Çok uzun yaşamak değil , yaşadığım zamanı boş ve anlamsız geçirmek istemedim diğer insanlar gibi. Ama gelin görün ki hayatım hayallerimin gölgesine bile yanaşamadı. Şu an 40 lı yaşımı bitirmeden azrail ile randevum var ve ben sadece benden sonra aileme ne olacağını düşünüyorum.
Bu kısacık hayatıma bir eş ve bir erkek evlat sığdırabildim sadece. Oysa gençken ne çok hayalim vardı. Gezecek görecektim, okuyup gelişecek ve yeni yeni ufuklara yelken açacaktım. Ama ailemin benim için planları hayallerime uymayınca 19 yaşında evlendim, yüzünü nişanlanana kadar görmediğim benden 10 yaş büyük kocamla.
Evlilik benim için farklı kapılar açtı ama içimde kurduğum hayallerin kırıklığı kalmadı dersem yalan olur. Ancak sanki uzun bir yaşam yaşayacakmış gibi geri attığım her hayalim geçen sene bana konan kötü huylu beyin tümörü teşhisi ile tuzla buz oldu. Hayat yine bana oyun oynamış yine ellerim bomboş nasıl geçtiğini anlamadığım kısacık hayatımın sonuna doğru bir yolculuğa başlamıştım. Bir yıl içinde beş defa ameliyat oldum ama her seferinde yenileyen tümör 3 ay önce artık alınamayacak bir yerde nüksedince umutlarımda elimde patlamıştı.
Eşim, oğlum benimle birlikte hastane odalarında perişan olurken artık bu ızdıraba devam etmeme kararı alıp eve döndüm. Şimdi bir yıllık yorucu ve eziyetli sürecin sonunda zar zor nefes aldığım bu hasta yatağımda zamanımın dolmasını bekliyorum. Evim , benim için değerli olan misafir odam, o kimselerin bozmasına izin vermediğim koltuklarım benim hasta yatağım oldu.Başımda eşimin birikimlerimiz ile zorlanarak aldığı yaşam takip cihazları ve benim için tuttuğu genç hemşire ile hastane odasını aratmayan yatağımda üç aydır yaşam savaşı veriyorum. Bir kaç günlük iyi halin sonunda dün fenalaştığımda bana verilen ilaç ile artık acıdan bayılarak uykuya dalmıştım.
Bu sabah uyandığımda verilen morfinin etkisi geçmiş ve ben korkunç bir ağrı ile güne uyanmıştım. İnlemelerime her zamanki gibi bana çok yardımcı olan Hülya hemşire koşmuştu.
" Nihal hanım, sakin olun lütfen size ilaç vereceğim dayanın birazdan ağrınız geçecek."
Bunu söylediğinde ona cevap vermek istesem de artık bu basit eylemi bile yapamadığımdan dudaklarımı birbirine bastırıp gözlerimi kapadım. Bitsin istiyordum ama geride kalanlar için endişeliydim. Gözlerimi açmadan Allah'a dua ettim:
" Yüce Rabbim , bana sadece özgürce sevdiklerimi görebileceğim bir gün ver. Onlarla hasret gidereyim acılı sesime asılan yüzleri olmadan."
Gözlerimi tekrar açtığımda parlak bahar güneşi gözlerimi kamaştırdı. Gözlerimi bir kaç kere kırpıştırdığımda ise karşıma çıkan manzara ile ağzımdan hayret dolu bir nida kaçtı ama bu benim sesim değildi. Hafiflemiştim, kendimi gökyüzünden görmenin şaşkınlığı ile hareket etmeye çalıştım ama hareketim bir garipti. Yan taraftaki aynaya doğru gitmek için kendimi zorladım. Bir iki üç nasıl oluyordu bilmiyorum ama havada süzülüyordum. Aynaya ulaştığımda ise gördüklerim görmeyi beklediğim bir şey değildi. Aynada kendime baktığımı düşünüyordum ama karşımda çok güzel renkleri olan bir kelebek vardı. Sağa doğru ilerledim kelebek de ilerledi. İleri gittim kelebeğin görüntüsü aynaya yaklaştı. Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken fark ettim ne dilediğimi ama bunun benim dilediğim şeyle uzaktan yakından alakası bile yoktu. Ben sadece belki ayrılırken ailemi görebilirim diye düşünmüştüm ya da belki yani bir ihtimal yaşayabilirim diye. Ama kelebek olmak aklımdaki son şey bile değildi. Yavaşça hareket etmeye çalıştığımda fark ettim ki kanatlarım açılıp kapanırken gök kuşağına benziyordu. Gök kuşağı hayatımda en sevdiğim görüntüydü benim. Hiç bir rengi dışarıda bırakmak zorunda kalmadan hepsini sevmenin en basit yoluydu aslında. Bir süre kanatlarımı izledim, çok güzeldi ve hatırladım bir kelebeğin ömrü sadece bir gündür. Ne dilemiştim ben " Sevdiklerimi özgürce görebileceğim bir gün."
İnsan ne dilediğine dikkat etmeli, benim gibi eksik dilekler hayatınızda ummadığınız sonuçlar doğurabiliyor. Kafamda bu düşünceler ile nasıl yaptığımı bilmesem de hareket edip yastığımın arkasındaki cihazın üzerine kondum. Ben kendimi incelerken içeri giren oğlum ile gülümsedim. Oğlum canım benim, benim için endişelendiğini bilmek canımı yakıyor , oysa ben senin ayağına taş değsin istememiştim. Hastalığımın dönüşü olmadığını öğrendiği gün yanımda hüngür hüngür ağlamıştı, şimdi ise yanında en yakın arkadaşı ile ziyaretime gelişi içimi heyecanla doldurmuştu. Oğlum karşımdaki koltuğa kendini bırakırken arkadaşı da yanındaki koltuğa oturmuştu.
" Oğlum , ne yapacaksın şimdi? Adamlar para diye sıkıştırıyor."
"Endişelenme sen , bizim çürük bu geceyi zor çıkarır . O ölünce Şeyma ile evlenebiliriz. Eee biliyorsun kızın babasında bok gibi para var. Gerisini sen düşün..."
Bu çocuk benim oğlum olamaz, benim oğlum bu kadar acımasız olamaz. Ben daha ne olduğunu anlamadan duyduklarım ile anneliğime saydırdım.
" Annen lan o senin düzgün konuş."
" Boş versene evde bir eşyadan farkı yoktu onun. Hem annem ya da değil bu öleceği gerçeğini değiştirmiyor. Zaten beni de duyamaz."
" Oğlum sus yeter , duysun duymasın kadın ölene kadar sus bari."
" Eee anladık tamam neyse gevezeliğe daldık neden geldiğimi unuttum."
Oğlum ayaklanıp büfenin altındaki çekmeceye yöneldi. Çekmeceyi açtığında neden geldiğini anlamıştım, dişimden tırnağımdan biriktirdiğim, oğlum evlenirse elimi öfelemeyeyim diye sakladığım altın ve döviz için gelmişti. Alacağını aldı ve gitti. Ben ne yaşamıştım az önce, içimde büyük bir yumru büyürken açılan dış kapının sesi ile yerimden havalandım. Bu saatte kocam gelirdi, aşk falan yoktu aramızda ama hakkını ödeyemem bir yıldır kahrımı çekiyordu. Odamıza doğru uçarken duyduğum kıkırtılar ile bir an duraksadım. Hayır yanlış duymuş olmalıydım, hızlandım ve yatak odasının kapı koluna kondum.
" Yapma Hamdi, karın içeride canı ile cebelleşiyor sen neyin derdindesin."
Kocam 20 küsur yıllık kocam , bana baksın diye eve aldığımız hemşire Hülya'nın beline kollarını dolamış boynunu sömürüyordu. Şu adam bunca yıllık evliliğimiz boyunca bir kere olsun bana böyle tutku ile sarılmamıştı.
" Yavrum sen morfinini vermedin mi? Duymaz bizi."
Hemşire kocamın kollarından kurtulup karşısına geçerken elini saçına atıp düzeltti.
" Olmaz Hamdi, ne olursa olsun evlisin. Karın ölür kırkı çıkar adam gibi nikahı basarsın ondan sonra ne istersen tamam canım."
Hamdi şeref noksanı davar, elini Hülya'nın saçına attı ve nazikçe okşadı.
" Ne istersem mi?"
Hülya başı ile onayladığında Hamdi'nin yüzünde kocaman ve midemi bulandıran bir gülüş peydahlandı. Gerisine bakmaya bile gerek yoktu. Konduğum noktadan havalanıp yastığımın yanına iliştim, göz yaşım olsa yatağı sel basardı. Ama kelebekler ağlar mıydı ki?
O sırada yanıma benden büyük siyah bir kelebek geldi ve kondu.
" Hadi gidelim işimiz bitti."
" Sen kimsin?"
" Senin refakatçin."
Daha fazlasına gerek yoktu, gün bitmemişti ama ben nefesim bedenimde iken ölmüştüm. Siyah kelebek ile birlikte sakince uçup hasta yatağımı gören bir ağacın dalına konduk. Sessizce içeriyi izledik, izledik , izledik. Saat gece yarısını az geçe oğlum geldi eve . Başımda toplaşıp ağlaştılar, ardından herkes yataklarına geçerken hemşire Hülya kocamı öpüp odasına yollayarak baş ucumdaki koltuğa kıvrıldı. Ne garip en merhametlisi , kocamın beni aldattığı kadın çıkmıştı. Işıklar kapandığında " Gidelim" dedim. Siyah kelebek " Bekle" dedi. Bekledik bekledik ...
Birden yer sarsılmaya başladı, ağaçlar , evler sallanmaya ve çok geçmeden çığlık sesleri etrafı sardı. Ne olduğunu anlamaya fırsat bile olmadan yaşadığım ev büyük bir gürültü ile yıkıldı. Ben ne olduğunu anlamaz iken yanımdaki kelebek " Bitti gidebiliriz" dedi ve ay ışığına doğru uçmaya başladı. Korku ve endişe ile kanatlandığımda fark ettim , ben basit küçük bir kelebektim ve benim zamanım zaten bitmişti. Tüm gücümü toplayıp siyah kelebeğin arkasına takıldığımda yıkıntılar arasından aya yükselen başka kelebekler de olduğunu gördüm...
ns216.73.216.12da2