
Sungur Bey, Şira'nın gözlerine derin derin baktı… O bakışta hem geçmişin yorgunluğu hem geleceğin yükü vardı. Şira, kaybolduğunu ve köyünün uzakta olduğunu söylemişti. Elbette, daha fazlasını anlatamazdı. Ne deseydi ki? "Zamanda yolculuk yaptım ben... Senin gelecekteki torununum" mu?
Sungur Bey, Şira'nın içine kapanık hâlini anlayışla karşılıyordu.Sonuçta böyle bir dönemde çocuk olmak zordu. Erlig'in karanlık etkilerinin arttığı şu günlerde, ortalığın tehlikeli olduğunu bildiği için ona köyde bir süre kalmayı önerdi. Bu süre zarfında çevre köylere haber göndermeyi de planlıyordu.
Şira ise o kadar ketumdu ki, ne köyünün adını söylüyor, ne de anne babasının kim olduğunu belli ediyordu.60Please respect copyright.PENANAGg7oD2flyz
Sungur Bey, bilge bir tavırla sükûnetini korudu. Onu zorlamadı. Sungur bey babacan biriydi.Çocuk yardıma muhtactı.Onu hemen kanatlarının altına aldı.Köyün en güvenilir ismi olduğu için herkes de bunun doğru oldugunu düşündü.
Sonunda Şira’yı evine götürdü. Eşi Ayana ve küçük oğulları Ulaş ile kurdukları o sıcak yuva, zamanın bile durduğu bir yer gibiydi.60Please respect copyright.PENANANBDZ48iHB1
Şira, bu evin kapısından içeri adım attığında, kalbinin derinliklerine kadar huzurla doldu.60Please respect copyright.PENANAY0FHYmNkcl
İçeride bir ferahlık, bir sükûnet vardı... Sanki geçmişin yaraları burada sarılabilir, zaman yeniden şekillenebilirdi.
60Please respect copyright.PENANASgsQP6vl4o
Ulaş, Şira'yı ilk gördüğünde hemen yanına koşmadı. Sessizce onu gözlemlemeyi tercih etti. Çocuk kalbinin sezgileri vardı; bu kız farklıydı, bunu hissediyordu.
Ayana ise hiç tereddüt etmeden Şira’yı bağrına bastı. İçinde bir kız çocuğu özlemi vardı ve sanki kader, o boşluğu Şira’yla doldurmak istemişti. Geçici bile olsa, kalbindeki boşluk bir parça dolmuştu.
Bu esnada köyde dayanışma ve birlik duygusunu güçlendirmek için alışkanlıklar değişmişti. Artık tüm köylüler, yemeklerini köy meydanında birlikte yiyor, sofralarını ve erzaklarını paylaşıyorlardı. Kimde ne fazlaysa, bir başkasının ihtiyacı olan bir malzemeyle takas ediliyordu.
Sofra başında, yemekten önce ve sonra Tengri’ye dualar ediliyor, şükran sunuluyordu. Erlik Han’ın gölgesine karşı koymak için her kaçırılan çocuk adına bir ağaç dikiliyor, doğaya, havaya, suya, ateşe ve toprağa dualar okunuyordu.
Civarda yaşayan hayvanlar da unutulmuyordu. Onlara yiyecekler veriliyor, yaşam döngüsünün her halkasına sevgiyle dokunuluyordu.
Köy halkı, karanlık günlerde içindeki kandili yakmanın yollarını arıyordu. Vicdanı, merhameti büyütmek için el birliğiyle mücadele ediliyordu. Çünkü herkes biliyordu: Dışarıdaki karanlık ancak içerideki ışıkla aşılabilirdi.
60Please respect copyright.PENANA9St4XBcyzv