
Sungur Bey öfkeliydi. Zaman artık onun sabrını tüketmişti. Erlik, köyden bir çocuğu alıp götürmüştü ve hiçbir şey yapamamıştı. Bu çaresizlik içini yakarken,öfkesi her gecen saniye artıyordu.
Evine koşarcasına gitti. Davulunu aldı, sırtına kurt postunu geçirdi. Sedir ağacından yapılmış kutsal tütsüsünü de yanına aldı. Köyün biraz dışında, sessiz bir köşeye doğru gitti. Doğanın sustuğu yerde;içindeki fırtına konuşulacaktı.
Ateşi yaktı. Sedir tütsüsünü yakıp kokusunu içine çekti. Dumanlar dans ede ede göğe yükseliyordu. Sungur Bey, sırtındaki kurt postuyla ateşin etrafında dönmeye başladı. Rüzgârla birlikte dalgalanan postu, onu dans eden bir kurda çeviriyordu. Gözleri yarı kapalıydı.İyice odaklanmiştı,ne yerdeydi ne gökte...Ne soyuttaydı,ne somutta...Araf kapılarını Sungur Bey'e açmiştı.
Ve o an geldi.
Davulunun derin sesi göğün katmanlarına doğru yankılanırken, zihni başka bir âleme doğru kaymaya başladı. Davul ritmi hızlandıkça, madde alemi silinmeye başlamıştı. Ateşin ışığı gözlerinde kaybolurken, ruhu derin bir boşluğa doğru çekiliyordu.
Dizlerinin üstüne çöktü. Gözleri açıktı ama görmüyordu. Dudakları kıpırdadı, ama kelimeler bu dünyaya ait değildi.Atalarının kullandığı ilk dilde konuşmaya başladı. Bedeni hafifçe titredi. Önce nefesi kesildi sonra boğazı düğümlendi. Göğsünden yükselen bir hırıltıyla birlikte başını geriye attı.
Zaman durmuştu.56Please respect copyright.PENANAZ9N8ZotXPW
O artık burada değildi. Sadece atalarının gölgeleri arasında dolaşıyordu. Biri ona fısıldamaya devam ediyordu.Ses kucaklayıcı ve bilgeydi.Sungur bey o seste huzur buldu ve sakinleşti.Sanki o ses ruhunu kucakladı da sakince yeryüzüne indirdi.
Ve bir anda, derin bir nefes aldı.56Please respect copyright.PENANAEUC7k9JL9F
Gözlerini açtığında ritüel bitmişti. Ama içindekiler, öğrendikleri,gördükleri, yaşadıkları...Saniyeler içinde asırlık yol gitmişti,sanki...Tamamen kendine geldiğinde,sabırsızlandı.Acele etmeli köylüleri uyarmalıydı. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı…
Sungur Bey ter içinde köye döndü. Üzerindeki kurt postunu yavaşca yere koydu. Köy meydanında yüksekçe bir taşa çıktı, davulunu yere bıraktı ve güçlü bir sesle köylülere seslendi:
— Erlik, bizi biz yapan değerlerden uzaklaştığımızda güçlenir. Onu ortaya çıkaran, bizim karanlığımız ve bencilliğimiz.Birlik bilincinden uzaklaştığımız ve kıskançlığa düştüğümüz için o ortaya çıktı.Ona kapıyı biz açtık.
Köylüler dinliyordu.
— Atalarım bana gösterdi… Erlik, nefretin, kinin, düşmanlığın ve korkunun içimize kök salmasıyla güçlenir. Biz farkına varmadan bu duygulara teslim olmuşuz. Kardeş kardeşe küs, komşu komşuya yabancı olmuş. Bu nedenle totemlerimiz artık koruyamıyor bizi… Çünkü içimizdeki karanlığı sürekli büyütüyoruz.
Fısıldanmalar başladı köylülerin arasında. Sungur Bey devam etti:
— Bundan sonra her gece sabaha kadar ateş yakılacak. O ateşe ardıç dalları eklenecek. Her gece, ateşin başında biri benimle nöbet tutacak. Ben de davulumu — tugramı — sabaha kadar hiç çalmadığım bir tonda çalacağım. Davulun üzerine eklemem gereken çeşitli totemler gösterildi.Bunları hazırlayacağım.
Bir an durdu. Son sözleri adeta bir yemin gibiydi:
— Herkes artık çoğunluğu düşünerek hareket edecek. İçimizdeki ışığı büyütmek zorundayız. Unutmayın: Ortak sıkıntılar insanları birleştirir. Artık hiçbirimiz yalnız değiliz. Bu savaşı sadece kendimiz için değil, hepimiz için vereceğiz.İçimizdeki iyiliği büyütmeden bu savaşı kazanmamız ımkansız.
Sözleri bittiğinde derin bir nefes aldı. Kalabalık, suskun ama gözlerinde bir rehberle ona bakıyordu.
Tam o sırada gözü, köylülerin arasında küçük bir kıza ilişti . Onu daha önce hiç görmemişti. Gözlerin ne kadar da farklı bakıyordu. Üzerindeki kıyafet bu köyden değildi. Usulca yanına yaklaştı.
— Senin adın ne küçük kız? diye sordu.
Kızın başını kaldırdı, tatlı bir gülümsemeyle fısıldadı:
— Benim adım Şira...
ns160.79.111.67da2