Demir'in ihanetiyle buz kesen bir şok dalgası salonda yayıldı. Kael ve Can, içgüdüsel olarak birkaç adım geri çekildiler. Salonun ortasındaki o uğursuz kristalden yayılan karanlık enerji, Demir'in etrafında yoğunlaşıyor, onu bambaşka bir varlığa dönüştürüyordu. Yanındaki birkaç Uyanmış ise, gözlerinde fanatik bir ifadeyle diğerlerine saldırmaya başlamışlardı.
Kael'in zihni bir girdaptı. Seçilmiş... demek ki bu 'uyanış' herkeste aynı şekilde işlemiyor. Bazıları daha mı özel? Bu adamın gücü... bambaşka bir seviyede.
Can'ın nefesi hızlandı. "Kael... buradan gitmeliyiz. Onlarla savaşamayız."
Kael etrafına hızlıca bir göz attı. Ana giriş karmaşanın ortasındaydı. Tek bir çıkış yolu vardı: yukarıdaki o karanlık havalandırma boşluğu. Yüksek ve dar... ama belki bir şansımız olur.
"Can," dedi Kael, sesi alçak ama kararlıydı. "O tavandaki boşluğu görüyor musun? Oraya ulaşmalıyız."
Can başını salladı. "Çok yüksek... nasıl çıkacağız?"
Kael, "Ben dikkatlerini dağıtırım. Sen de etraftaki metal parçalarını kullanarak yukarıya doğru bir yol oluşturmaya çalış." Bu adamın o kristalle ne yapacağını bilmiyorum ama burada kalırsak kesinlikle öğrenemeyeceğiz.
Demir, emdiği karanlık enerjiyle güçlenmiş bir şekilde kükredi. "Hepinizin sonu geldi! Üst Tanrılar beni seçti ve bu yeni dünyanın kralı ben olacağım!"
Kael, tereddüt etmeden öne atıldı. "Sen mi? Sadece kuklaların arkasına saklanmayı bilen bir korkaksın!"
Demir'in öfkeyle parlayan gözleri Kael'e döndü. "Sen... hala nefes mi alıyorsun? Oldukça ilginç. Sanırım sana veda etmemiz gerek küçük dostum. Çünkü gücünü aldığım tanrı senden hoşlanmışa benzemiyor." Karanlık enerjiden oluşan keskin bir dalga Kael'e doğru savruldu.
Kael, Zayıflıkları Görme yeteneğinin ona gösterdiği saniyeler içinde yana atıldı. Enerji dalgası geçtiği yeri yakıp kavurmuştu. Can, bu sırada yerden bulduğu birkaç demir çubuğu telekinetik olarak havaya kaldırmış, bunları titrek bir merdiven gibi havalandırma boşluğuna doğru uzatmaya çalışıyordu.
"Acele et Can!" diye bağırdı Kael, başka bir saldırıdan kaçınırken.
Can'ın yüzü terlemişti. Metal çubuklar dengesiz bir şekilde havada duruyordu. Tam boşluğa ulaşamıyordu.
Demir, sabırsızlanarak karanlık enerjiden bir mızrak daha oluşturdu ve Can'a doğru fırlattı.
Kael, çaresizce kolundaki kanı yoğunlaştırdı. Hızlıca katılaştırdığı ince ama keskin bir ipi havalandırma boşluğunun kenarına doğru savurdu. İp kaygan duvara tutunur tutunmaz, kendini yukarıya doğru çekmeye başladı.
Mızrak Can'ın tam yanından geçti. Can, son bir hamleyle en üstteki metal çubuğa tutunmayı başardı.
Birlikte, dar ve tozlu havalandırma boşluğunda sürünerek ilerlemeye başladılar. Aşağıdan Demir'in öfke dolu haykırışları ve salonun karıştığı çatışma sesleri geliyordu.
Havalandırma boşluğu nihayet onları sarnıcın arka tarafındaki paslı bir mazgala ulaştırdı. Güçlükle kapağı ittirerek araladılar ve kendilerini pis kokulu, karanlık bir kanalizasyon tüneline bıraktılar.
"İyisin Can değil mi?" diye sordu Kael, arkadaşının titreyen bedenine bakarak. Can'ın kolu kanıyordu.
Can derin bir nefes aldı. "Evet... sadece biraz şoktayım."
Kael kendi vücudunu kontrol etti. Birkaç sıyrık ve morluk dışında görünürde ciddi bir yarası yoktu. Ama zihni hala Demir'in gücü ve ihanetiyle doluydu. Her ne kadar ihanet ihtimalini daha önceden bilse de bu yine de oldukça rahatsız edici ve sıkıntılı bir olaydı.
Karanlık tünelde ilerlemeye başladılar. Ayaklarının altında çamurlu su şıpırdıyordu ve burunlarını yakan ağır bir lağım kokusu vardı. Ama yukarıdaki ölümcül salondan uzaklaşmak, onlara geçici bir rahatlama sağladı.
Bir süre sonra, daha geniş bir alana geldiler. Yukarıdaki bir rögar kapağından sızan zayıf ışık, etrafı belirsiz bir şekilde aydınlatıyordu.
"Belki buradan yukarı çıkabiliriz," dedi Can, sesi hala titrek çıkıyordu.
Kael başını salladı. "Dikkatli olmalıyız. O adam... Demir... tek başına hareket etmiyor olabilir." O 'Seçilmişler' denen diğerleri de onun gibi mi? Yoksa farklı mılar?
Rögar kapağına doğru ilerlerken, Kael iç sesine odaklandı. Bu 'Sistem' bize güç veriyor ama bu gücü kullanan herkes iyi niyetli değil. Hayatta kalmak için sadece güçlenmek yetmez, akıllı da olmalıyız. Önümüze gelene güvenemeyiz.
Rögar kapağının altından dışarıyı kontrol ettiler. Burası, şehrin daha sakin, yerleşim yerlerinden uzak bir bölgesiydi. Sokaklar şimdilik sakindi.
"Sanırım şimdilik güvendeyiz," dedi Can, derin bir nefes alarak.
Kael etrafına bakındı. Yerebatan Sarnıcı'ndaki ihanet ve kaos hala gözlerinin önündeydi. "Hayır Can. Güvende değiliz. Sadece... tehlikenin bir sonraki köşeyi dönmesini bekliyoruz."
Tam o sırada, Kael'in zihninde yeni bir görev bildirimi belirdi:
Ana Görev Güncellendi: Hayatta Kal ve Güçlen. Açıklama: Karşılaştığınız 'Seçilmiş' tehdidi, mevcut gücünüzle başa çıkılamaz bir seviyededir. Hayatta kalmak ve gelecekteki tehditlere karşı koyabilmek için yeteneklerinizi geliştirmeli ve yeni yollar bulmalısınız. Ek Hedef: 'Seçilmişler' hakkında bilgi topla. Ödül: Belirsiz (Gelişime ve Bilgiye Bağlı). Süre sınırı: 3 gün.
Kael, bildirime baktı. Hayatta kalmak... güçlenmek... ve şimdi de 'Seçilmişler' hakkında bilgi toplamak. Bu sadece bir başlangıç.
Can'a döndü. "Yeni bir planımız var Can. Sadece hayatta kalmak değil. Bu 'Seçilmişler'in ne olduğunu öğrenmeliyiz. Ve daha güçlü olmalıyız."
Birlikte, rögar kapağını aralayıp kanalizasyonun karanlığından çıktılar. İstanbul'un belirsiz sokaklarında, arkalarında ihanetin ve tehlikenin gölgesini taşıyarak yeni bir yolculuğa başladılar.
ns3.145.36.137da2