Kael ve Can, İstiklal Caddesi'nde yürürken etraflarındaki değişimi daha net gözlemliyorlardı. Birkaç gün öncesinin telaşlı kalabalığı yerini, tedirgin ve şaşkın bakışlara bırakmıştı. Bazı dükkanlar kapalıydı, sokaklarda normalden daha az insan vardı. Uyananların bir kısmı güçlerini anlamaya çalışırken kendi kabuklarına çekilmiş, bir kısmı ise korku ve panikle ne yapacağını bilemez haldeydi.
"Nereye gitmeliyiz?" diye sordu Can, etrafına endişeyle bakınarak.
Kael, "O yaratığın ilk görüldüğü ara sokağın çevresini inceleyelim. Belki orada bir ipucu bulabiliriz. Birinin ya da bir şeyin o yaratığı buraya getirdiğini düşünüyorum."
Birlikte, ilk çatışmanın yaşandığı ara sokağa doğru ilerlediler. Sokak boştu, sadece kaldırım taşlarındaki silinmiş kan izleri olayın yaşandığını hatırlatıyordu. Kael dikkatle etrafına bakındı. Zayıflıkları Görme yeteneği henüz tam olarak gelişmemiş olsa da, etrafta herhangi bir anormal enerji kalıntısı olup olmadığını anlamaya çalışıyordu.
"Burada bir şey yok gibi," dedi Can bir süre sonra.
Tam o sırada, sokağın başından panik çığlıkları yükseldi. İkisi de hızla sesin geldiği yöne doğru koştular. Birkaç metre ileride, bir grup insan köşeye sıkışmış, onlara doğru tıslayarak ilerleyen, daha küçük ama daha çevik, kertenkeleye benzeyen yaratıklarla karşı karşıyaydı. Bu yaratıkların keskin dişleri ve pençeleri dehşet verici görünüyordu.
"Bunlar da mı aynı şeyden?" diye sordu Can, elindeki metal boruyu sıkıca kavrayarak.
Kael başını salladı. "Farklı türde olmalılar. Daha hızlı ve daha kalabalıklar."13Please respect copyright.PENANAbiH1TvNlMc
İnsanlar çaresizce bağırıyor, bazıları yere düşmüştü. Kael ve Can tereddüt etmeden müdahale ettiler. Kael kolundaki kanı yoğunlaştırarak iki kısa hançer oluşturdu. Can ise bulduğu birkaç metal çubuğu telekinetik olarak havada savurarak yaratıklara doğru fırlattı.
İlk çatışma tahminlerinden daha zorlu geçti. Kael'in kan kontrolü hala D seviyesindeydi ve oluşturabildiği hançerler yeterince güçlü değildi. Can'ın metal manipülasyonu ise henüz kaba ve kontrolsüzdü. Ancak sayıca az olan yaratıklara karşı birlikte mücadele ederek insanları korumayı başardılar.
Çatışma sona erdiğinde, birkaç insan yaralanmış olsa da hayattaydı. Onlara yardım ettikten sonra Kael ve Can, yorgun bir şekilde bir kenara çekildiler.
"Bu böyle gitmez," dedi Kael, nefes nefese. "Daha güçlü olmalıyız."
Can başını salladı. "Haklısın. Bu güçleri nasıl geliştireceğimizi öğrenmeliyiz."
Zihinlerinde aynı anda bildirimler belirdi:
Görev Tamamlandı: Savunmasızları Koru. Ödül: 400 Sistem Puanı.
Gizli Görev Tamamlandı: İlk İşbirliği. Ek Ödül: Kael için Kan Kontrolü (Seviye 2), Can için Metal Manipülasyonu (Seviye 2). 200 Sistem Puanı Kazanıldı.
Kael 1 seviye atladı, Can 1 seviye atladı. 13Please respect copyright.PENANAY9v76AkgTT
İkisi de şaşkınlıkla durum pencerelerine baktılar. Görünüşe göre birlikte çalışmak yeteneklerini geliştirmelerine yardımcı oluyordu.13Please respect copyright.PENANAhmIinhravH
"Seviye atladık," dedi Can hayretle. "Bu... bu gerçekten bir oyun gibi."
Kael, "Öyle olsa bile, kurallarını öğrenmek zorundayız. Ve daha güçlü olmalıyız."
Birkaç gün boyunca Kael ve Can, İstanbul'un farklı bölgelerinde ortaya çıkan yaratıklarla mücadele ettiler. Her çatışma, yeteneklerini daha iyi kontrol etmelerine ve yeni taktikler geliştirmelerine yardımcı oldu. Kael, kanını daha keskin ve daha uzun silahlara dönüştürmeyi öğreniyordu. Can ise metal çubukları daha hassas bir şekilde hareket ettirebiliyor, hatta basit kalkanlar oluşturabiliyordu.
Bu süreçte, diğer Uyanmışlarla da karşılaştılar. Bazıları korkmuş ve ne yapacağını bilemez haldeydi, bazıları ise güçlerini yağmalamak ve kendi çıkarları için kullanmakla meşguldü.
Kael ve Can, şehir alarmının yankılarıyla birbirlerine baktılar. Bütün İstanbul, Yozlaşmış Varlıklar olarak adlandırılan yeni bir tehditle sarsılıyordu. Görev bildirimi, şehrin belirli kritik bölgelerini işaret ediyor ve Uyanmışları bu tehdidi ortadan kaldırmak için işbirliği yapmaya çağırıyordu.
"Ne yapacağız Kael?" diye sordu Can, yüzündeki endişe belirgindi. "Böylesine büyük bir şeyle nasıl başa çıkacağız?"
Kael bir an düşündü. İç sesi ona pragmatik olmayı fısıldıyordu. Tek başımıza hareket etmek intihar olur. Ama kime güvenebiliriz ki? "Belki de diğer Uyanmışlarla işbirliği yapmalıyız. Görev de bunu öneriyor zaten. Ama dikkatli olmalıyız. Herkes bizim gibi olacak diye bir şey yok. Hayatta kalmaya odaklanmış olabilir."
"Peki nereye gitmeliyiz?"
Kael, görev bildiriminde işaretlenen kritik bölgelerden birini hatırladı: Tarihi Yerebatan Sarnıcı. "Sanırım ilk olarak görevde belirtilen bölgelerden birine gitmeliyiz. Belki orada diğer Uyanmışlarla karşılaşırız."
Birlikte, kalabalık ve tehlikelerle dolu sokaklarda Yerebatan Sarnıcı'na doğru ilerlemeye başladılar. Yol boyunca, diğer Uyanmışlarla kısa süreli karşılaşmaları oldu. Bazıları korku içinde kaçarken, bazıları da kendi başlarına Yozlaşmış Varlıklarla mücadele ediyordu. Kael ve Can, temkinli bir şekilde ilerliyor, gereksiz çatışmalardan kaçınıyorlardı.
Sarnıcın girişine ulaştıklarında, içeriden gelen uğultu ve enerji dalgalanmaları, burada bir şeyler olduğunu gösteriyordu. İçeride başka uyananlar da vardı. İçlerinden karizmatik ve liderlik vasıfları olan bir adam öne çıktı. Üzerinde atık metallerden oluşan bir zırh vardı ve elinde demir bir çubuk tutuyordu. "Hepinize hoş geldiniz," dedi kendinden emin bir sesle. "Ben Demir. Bu kaosu sona erdirmek için buradayız. Üst Tanrılar'ın bize verdiği bu görevde işbirliği yapmalıyız."
Birkaç Uyanmış coşkuyla karşılık verdi. Kael ve Can ise kenarda sessizce olanları izliyorlardı. Demir'in bahsettiği "Üst Tanrılar" ifadesi onlara yabancı gelmişti.
Demir, kalabalığa bakarak devam etti. "Görev basit: Sarnıcın içindeki Yozlaşmış Varlık kaynağını bulup yok etmek. İçeride tehlikeli olabilir, bu yüzden birlikte hareket etmeliyiz. Kimler benimle geliyor?"
Birkaç Uyanmış Demir'in etrafında toplandı. Kael ve Can birbirlerine baktılar. Bu adam güçlü görünüyor. Belki de işbirliği yapmak mantıklı olabilir.
Kael, Can'a fısıldadı. "Ne diyorsun? Onlarla gitmeli miyiz?"
Can tereddüt etti. "Bilmiyorum Kael. Bu 'Üst Tanrılar' meselesi bana garip geldi. Ve bu adam... fazla kendinden emin."
Kael iç sesinde düşündü. Haklı olabilir. Ama şu an başka seçeneğimiz de yok gibi. Tek başımıza bu kadar büyük bir tehditle başa çıkamayız. "Şimdilik onlarla hareket edelim. Ama gözümüzü dört açmalıyız."
Birlikte, Demir ve diğer Uyanmışların arasına karıştılar ve karanlık sarnıcın derinliklerine doğru ilerlemeye başladılar.13Please respect copyright.PENANAmcj891Kmqz
Yerebatan Sarnıcı'nın nemli ve loş atmosferi, gerginliği daha da artırıyordu. Su damlalarının sesi ve yankılanan ayak sesleri, sessizliği bozuyordu. Demir, önde el feneri ile yolu aydınlatıyor, diğer Uyanmışlar ise etrafı kolluyordu.
İçeride, lahitlerin arasından ve sütunların arkasından ürkütücü Yozlaşmış Varlıklar ortaya çıkmaya başladı. Bu yaratıklar, gölgemsi ve deforme olmuş insan figürlerine benziyorlardı. Hızlı ve saldırgan hareket ediyorlardı.
Çatışmalar kaçınılmazdı. Demir ve ona sadık Uyanmışlar, organize bir şekilde yaratıklarla savaşıyorlardı. Kael ve Can ise kendi başlarına hareket ediyor, yeteneklerini kullanarak hayatta kalmaya çalışıyorlardı. Kael'in kan kontrolü seviyesi artmış olsa da, hala dikkatli olmak zorundaydı. Can'ın metal manipülasyonu ise dar alanlarda oldukça işe yarıyordu.
İlerledikçe, sarnıcın derinliklerinde daha güçlü ve daha tuhaf Yozlaşmış Varlıklarla karşılaştılar. Bazıları asit tükürüyor, bazıları ise telekinetik güçler kullanıyordu. Her çatışma, Uyanmışların sınırlarını zorluyordu. Ama sayı üstünlüğü sayesinde neredeyse kayıp vermeden ilerliyorlardı.
Bir çatışma sırasında, Demir ve ekibinden birkaç Uyanmış zor durumda kaldı. Kael, içindeki hayatta kalma dürtüsüne rağmen, tereddüt etti. Onlara yardım etmeli miyiz? Yoksa kendi yolumuza mı gitmeliyiz?
Can, Kael'in kararsızlığını fark etti. "Onlara yardım edelim Kael. Ama dikkatli ol."
Birlikte, Demir ve ekibinin yardımına koştular. Kael kanından keskin mızraklar oluşturarak yaratıklara saldırırken, Can metal parçalarını telekinetik olarak savuruyordu. Yardımları sayesinde, Demir ve ekibi zor durumdan kurtuldu.
Demir, Kael ve Can'a minnetle baktı. "Hepinize teşekkür ederim. İşbirliği yaparsak, bu işi başarabiliriz."
Ancak Kael'in iç sesi hala şüpheliydi. Bu adam... bir şeyler saklıyor gibi.
Sarnıcın daha derinlerine indiklerinde, büyük bir salona ulaştılar. Salonun ortasında, yoğun bir karanlık enerji yayılan, pul pul dökülen devasa bir kristal duruyordu. Burası, Yozlaşmış Varlıkların kaynağı olmalıydı.
Demir, zaferle gülümsedi. "İşte bu! Bunu yok ettiğimizde, her şey sona erecek."
Tam o sırada, Demir'in yanındaki birkaç Uyanmış, aniden diğerlerine saldırdı. Kael ve Can şaşkınlıkla olanları izlediler.
Demir alaycı bir şekilde güldü.
Kael'in iç sesi alarm çalmaya başladı. İhanet! Bu adam... bu adama güvenmemem gerektiğini biliyordum.
ns3.147.28.158da2