Lara, eve döndüğünde kapıyı kapatırken uzun bir nefes verdi. Sanki tüm günü üzerinde taşımış ve sonunda yükünden kurtulmuş gibi… Ama ne garipti ki, içindeki ağırlık hâlâ duruyordu. Çantasını koltuk kenarına bıraktı, montunu çıkarıp askıya astı. Sonra mutfağa yöneldi, su içmek için bardağı doldurdu ve masanın kenarına yaslanarak derin bir yudum aldı. Telefonu çantasının içindeydi. Bütün gün orada kaldı. Açıp bakmadı bile. Ama şimdi içini rahatsız eden o mesajı hatırlıyordu.
"Lara, canım! Sabah mükemmel bir haber aldık! Arayınca konuşuruz. Çok sevineceksin!"
Bir an tereddüt etti. Annesini ararsa, ondan beklenen tepkiyi veremeyeceğini biliyordu. Ama aramazsa, kendini daha da kötü hissedecekti. Telefonu aldı ve derin bir nefes vererek arama tuşuna bastı. Birkaç saniye sonra, annesinin neşeli sesi hattın diğer ucundaydı.
"Lara! Nihayet aradın!"
Lara dudaklarını sıktı. "Merhaba anne."
"Ne yapıyorsun kızım, iyi misin?" diye sordu annesi. Lara, kısa bir an düşündü. Gerçek cevabı veremeyeceğini biliyordu.
“İyiyim.” dedi. “Sen nasılsın?”
“Ben süperim! Aslında biz süperiz.” dedi annesi, sesi heyecanla yükselmişti. Lara dudaklarını ısırdı. Annesinin heyecanını paylaşması gerekiyordu ama içinde hiçbir kıpırtı yoktu.
"Biliyor musun?" dedi annesi, "Teyzenle sabah konuştuk ve sonunda yazlık evi alıyoruz!" Lara’nın beyninde bu cümle yankılandı.
Yazlık ev.
Çocukken her yaz gittikleri, sabahları erken kalkıp deniz kıyısında yürüdükleri, akşamüstü balkonunda oturup sohbet ettikleri, zamanın daha yavaş aktığı o yer… Orada ne kadar mutluydu. O zamanlar her şey daha kolaydı. Şimdi ise… Mutluluk onun için tanıdık ama ulaşılmaz bir şey gibiydi. Birkaç saniye sessiz kaldı.
Sonra zoraki bir gülümsemeyle, “Bu harika bir haber anne.” dedi. Ama sesi boştu. Bunu annesi de fark etti mi bilmiyordu. Ama annesi o kadar heyecanlıydı ki, Lara’nın sesindeki eksikliği sorgulamadı bile.
“Artık yazları orada geçirebiliriz! Sen de gelirsin, değil mi?” Lara, başını duvara yasladı. Cevap vermek istemediği bir soruyla karşı karşıya kalmış gibiydi.
"Tabii..." dedi, ama sesi kayboluyordu. Annesi anlatmaya devam etti ama Lara’nın aklı başka yerdeydi. Geçmişte.
Birkaç dakika sonra, annesi “Hadi ama, sen de biraz heyecanlı ol!” diyerek gülmeye başladı.
Ama Lara sadece içinden “Keşke...” diye geçirdi.
Telefon konuşması bittiğinde, elindeki telefonu masaya koydu ve birkaç saniye boyunca ona baktı. Eskiden olsa, yazlık evle ilgili bir haber aldıktan sonra çoktan hayallere dalmış olurdu. Ne zaman gideceklerini, orada yapacaklarını planlamaya başlamış olurdu. Şimdi ise… Hiçbir şey hissetmiyordu.
Lara gözlerini kapattı. İçindeki boşluk, sanki her geçen dakika biraz daha büyüyordu. Bütün gün onu takip eden sessizlik, şimdi çok daha gürültülüydü. Ela haklı mıydı? Bir şeylerden kaçıyor muydu? Ama eğer kaçıyorsa, neyden kaçıyordu? Kendi hayatından mı? Geçmişten mi? Kendi içindeki eksiklikten mi?
Bir an için aynaya baktı. Sabah gördüğü o yansımayı tekrar gördü. Aynı yüz. Ama sanki kendisi değilmiş gibi. Ela'nın sözleri zihninde yankılandı: "O zaman hiçbir şey olmamış gibi geliyorsun."
Lara yavaşça sandalyesinden kalktı. Sanki Ela'ya bir cevap vermesi gerekiyormuş gibi. Dolabını açtı, dışarı çıkarken ne giyeceğini düşünmeye başladı. Ama içindeki boşluk, hâlâ oradaydı. Bu gece değişecek miydi? Bunu bilmiyordu. Ama belki denemeliydi. Kendi içindeki duvarları aşamıyorsa, onun için bir başkası aşsın diye izin vermeliydi.
Birkaç saniye boyunca öylece durdu. Sonra derin bir nefes aldı ve kendisini geceye hazırlamaya başladı.
Lara kapıdan çıktığında, ayakkabılarının kaldırıma değdiği an, gerçekten dışarı çıktığını fark etti. Ela’ya mesaj attı. "Geliyorum."
Ama kelimeler ona ait değilmiş gibi hissettirdi. Bir başkası onun yerine karar vermiş, bir başkası onun yerine yazmış gibiydi. Yol boyunca, rüzgâr hafifçe saçlarını dalgalandırırken, içinde hiçbir heyecan olmadığını fark etti. Eskiden dışarı çıkarken hafif bir kıpırtı hissederdi. Bazen mekânda kimlerin olacağını merak eder, bazen yeni bir insanla tanışma fikri onu heyecanlandırırdı. Şimdi ise... Sadece yürüyordu.
Buluşacakları yere vardığında, Ela'nın zaten içeride olduğunu gördü. Yanında Duygu, Emre ve bir-iki tanıdık yüz daha vardı. Hepsi canlı, hepsi sohbetin içindeydi. Ela, Lara'yı fark edince hemen elini kaldırdı. "İşte geliyor!"
Gülümsemek zorundaydı. Güldü. Ama içinden gelmedi. Bir adım attı, sonra bir adım daha. Ve kalabalığın içine karıştı.
Ela onu hemen yanına çekti. “İşte bu kadar! Dışarı çıkmak zor değilmiş, değil mi?”
Lara hafifçe başını salladı. "Evet." dedi ama sesi kayboluyordu.
Duygu hemen sohbete dâhil oldu. “Görmeyeli nasıl gidiyor, Lara?”
Lara’nın beyni hızla bir cevap üretmeye çalıştı. Ne diyebilirdi?
"İyi." dedi. "Aynı."
Duygu gülümsedi. O, her zaman biraz mesafeli ama zarifti. "Aynıysa, bir şeyleri değiştirme vakti gelmiş demektir."
Lara hafifçe başını eğdi. Bir şeyleri değiştirmesi gerektiğini o da biliyordu. Ama nasıl? Yan masadan bir kahkaha yükseldi. Emre bir şey anlatıyordu ve herkes gülüyordu. Lara onları izledi. Ela kahkaha atarken başını geriye atmıştı. Duygu hafifçe elini ağzına götürüp tebessüm ediyordu. Emre’nin gözleri heyecanla parlıyordu. Herkesin bu kadar... içten olması Lara’yı rahatsız etti. Onların dünyası çoktan şekillenmişti. Sanki Lara, bu dünyanın içinde bir misafirdi.
"Ne anlatıyordunuz?" diye sordu, sesinin doğal çıkmasını umarak.
Emre ona döndü. "Aa, sen de mi geldin? Tam zamanında! Duygu'nun eski sevgilisiyle ilgili bomba bir şey anlatıyordum!"
Lara hafifçe gülümsedi. Eskiden böyle sohbetlerin içindeyken eğlenirdi.Şimdi ise, bu konuların neden eskisi gibi ilgisini çekmediğini anlayamıyordu. Konuşmaları dinledi, kahkahalara eşlik etti ama hiçbir şey hissetmedi. Sadece gülümsüyordu.
Dakikalar geçti. Lara masadaki bardakları, insanların el hareketlerini, mekânın loş ışıklarını izledi. Konuşmalar onun etrafında dönüyor, ama ona dokunmuyordu. Kendi sesini bile duymuyordu. Bir an gözlerini kapadı. Burası nasıl bir yerdi? İnsanların içinde olduğu ama kendini daha yalnız hissettiği bir yer… Oturduğu yerden kalkmak istiyordu. Bir yerlere gitmek, uzaklaşmak, belki yalnız yürümek.
Ama nereden başlayacağını bilmiyordu.
Ela eğilip ona hafifçe dokundu. “İyi misin?”
Lara gözlerini açtı. "Evet, iyiyim." Ama değildi.
Bu kalabalık ona daha da yalnız olduğunu hissettirmişti. Ve o an fark etti: Dışarı çıkmak, hiçbir şeyi değiştirmiyordu.
Lara, önündeki bardağı hafifçe çevirdi. Şeffaf camın içinde, içeceğin yüzeyine yansıyan ışık kırılmalarını izledi. Sesi çıkmasa da, etrafındaki sohbetler gürültülüydü.
Ela ve Duygu, bir şey hakkında hararetle konuşuyorlardı. Emre, garsonla bir şaka yapmış ve masadaki herkes kahkahalara boğulmuştu. Lara bile güldü. Ama yine, sadece refleks olarak. İçinde bir şeyler eksikti. Ve en kötüsü, neyin eksik olduğunu bilmiyordu. Konuşmalara tam anlamıyla dahil olmasa da, dinliyordu. Sohbetler dönüyor, birinden diğerine akıyordu. Sonra bir isim duydu. Ve tüm vücudu fark etmeden gerildi.
Arda.
Öylece oturduğu yerde dondu. Ela’nın sesi, diğer seslerin arasından sıyrılarak daha net duyuldu.
“Arda geçenlerde bir etkinlikteydi.” dedi Ela, rahat bir şekilde. “Ne zamandır görüşmüyoruz ama iyi olduğunu duydum.” Lara bir şey hissetmeyi bekledi. Hüzün mü? Özlem mi? Öfke mi? Ama hiçbir şey yoktu. Sadece bir anlığına geçmişten bir gölge geçti içinden. Kimse Lara’nın yüzündeki ifadeyi fark etmedi. O da fark etmemelerini tercih ederdi.
“Bilmiyorum, Lara,” dedi Ela bir anda ona dönerek. “Arda’yı tekrar görmek ister miydin?”
Lara’nın dudakları hafifçe açıldı ama kelimeler çıkmadı. Bu soruya gerçekten cevap verebilecek miydi? Arda’yı tekrar görmek istiyor muydu? Eskiden olsa, cevabı nettir. Ama şimdi, geçmişi bile flu görünüyordu.
“Sorun değil.” dedi Ela, omzunu silkerek. “Zaten belki gelir, belki gelmez.” Ve konu kapandı. Ama Lara’nın içinde kapanmadı.
Lara, Arda’nın ismi havada asılı kalmış gibi hissetti. Orada olmayan biri, birden tüm geceyi kaplamıştı. Ela ve Duygu sohbetlerine devam ederken, Lara hafifçe arkasına yaslandı ve gözlerini kapattı.
Burada olmak istemediğini fark etti.
Masadaki kahkahalar, müziğin sesi, ışıkların loşluğu… Bütün gece, ona ait değilmiş gibi hissettirdi. Bir zamanlar bu kalabalığın bir parçasıydı. Ama şimdi sanki bir izleyici gibi duruyordu. Kendi hayatında bile figüran gibi. Tam o sırada, garson masaya yeni içecekler getirdi. Emre bir şaka yaptı, Duygu eğilip Ela’nın kulağına bir şeyler fısıldadı. Lara bir anlığına her şeyi izledi. Ama içeriden hiçbir tepki gelmedi.
O an fark etti: Gerçekten, burada olmak istemiyordu.
Oturduğu sandalyeye daha da ağırmış gibi yaslandı. Çıkıp gitmek için bahaneye ihtiyacı vardı ama bulamıyordu. Sonunda, sessizliğini bozdu.
"Ben gideyim." dedi, sesi beklediğinden daha da cılızdı.
Ela ona döndü. "Ne? Daha yeni geldin?"
Lara hafifçe gülümsedi. "Başım ağrıyor, biraz yoruldum."
Bu yalan mıydı? Hayır. Ama gerçek de değildi.
Ela, ona uzun uzun baktı. Sonra başını salladı.
"Peki." dedi sadece. "Ama iyi misin?"
Lara, "Evet, iyiyim." dedi. Ama ikisi de bu cevaba inanmadı.
Çantasını aldı, sandalyeden kalktı ve kapıya yöneldi. Gece devam ediyordu. Ama Lara için bitmişti. Dışarı çıktığında, havanın serinliği yüzüne çarptı. Ve nihayet, nefes aldığını hissetti.16Please respect copyright.PENANAEc9VLM9Iz2
16Please respect copyright.PENANAIywY457SNi
16Please respect copyright.PENANAvwBy9ba7gn
Lara, mekândan çıkıp birkaç adım attığında fark etti ki, nefesi bile rahatlamıştı. Sanki içeride üzerini örten bir ağırlık vardı da, şimdi hafifliyordu. Ama bu iyi bir şey miydi? Eğer dışarı çıkmak bu kadar rahatlatıcıysa, içeride olmanın onu ne kadar boğduğunu göstermez miydi? Ellerini cebine soktu. Hava serindi ama içi hâlâ donuktu. Yavaşça yürümeye başladı. Adımları ritmik ve sakindi ama zihni darmadağındı. Sokak lambaları yoluna eşlik ediyordu. Gece sessizdi. Ama Lara’nın kafasının içindeki sesler hiç susmuyordu. Bu gece neden işe yaramadı?Neden kendimi hâlâ aynı hissediyorum?Neden eğlenemedim?Neden kimse fark etmedi?
Kendi kendine o kadar çok soru sormuştu ki, artık cevapsız kalmanın bile bir anlamı yoktu. Köşeyi döndü. Yavaşça bir apartmanın önündeki banka oturdu. Yanından birkaç insan geçti. Gülüşerek yürüyen gençler, el ele tutuşan bir çift, geceyi yeni başlatmış bir grup insan…
Herkesin bir yönü, bir amacı var gibiydi. Ama Lara sanki hiçbir yere varmayan bir yolun ortasındaydı. Başını ellerinin arasına aldı. Bir farkındalığa ihtiyacı vardı. Bir şeylerin değişmesi gerektiğini biliyordu. Ama nasıl? Gözlerini kapattı. Derin bir nefes aldı. İçindeki gerginliği hissedebiliyordu. Onu sıkan, sımsıkı tutan bir şey vardı. Ve sonra… Beyninin bir köşesinde küçük bir kıvılcım çaktı.
Bütün gece boyunca sürekli olarak ne hissetmesi gerektiğini düşündüğünü fark etti. Mutlu olmalıydım. Eğlenmeliydim. İnsanlarla sohbet etmeliydim. Arda’nın adı geçince bir şey hissetmeliydim. Ama... hiçbir şey hissetmek zorunda değildi. Bu basit düşünce, onu bir anlığına sersemletti. Belki de, kendini yanlış hissetmesi gereken tek şey, kendini hissetmeye zorlamaktı.
Ayağa kalktı. Hâlâ içi boştu, hâlâ kafasının içinde binlerce soru vardı. Ama ilk kez, onları yanıtlamak zorunda hissetmedi. Yavaş adımlarla eve doğru yürümeye başladı. Gece ilerliyordu. Ama Lara'nın içinde, ilk defa bir şeylerin yön değiştirdiğini hissediyordu. Lara, apartmanın önündeki soğuk banka oturduğunda, omuzlarındaki yükü hisseder gibi oldu. Bir süre ellerini dizlerinin arasına koyup başını eğdi. Gece ne kadar sessizdi. İçeride o kalabalığın içindeyken bile, kendini yalnız hissetmişti. Ama şimdi, burada gerçekten yalnızdı ve bu düşündüğünden daha da huzurlu hissettirmişti. Ama neden?
Sırtını banka yasladı, derin bir nefes aldı. Gece serindi. Ama ilk kez, bunun ona bir şey hissettirdiğini fark etti. Soğuk tenine işliyordu. Hafif bir rüzgâr vardı, saçlarını dağıtıyordu. Ellerini avuç içine sıkıp bıraktı. İlk defa, gerçekten burada olduğunu hissediyordu. Bu kadar basit miydi? Bütün gece, ne hissetmesi gerektiğini düşündü. Gülmeli miydi? Mutlu olmalı mıydı? Arda’nın adı geçtiğinde bir şey hissetmeli miydi? Ama şu an, burada, kendini herhangi bir duyguya zorlamıyordu. Ve ilk defa, gerçekten hissettiğini fark etti.
Hüzün? Belki. Ama eskisi kadar boğucu değildi.
Yalnızlık? Evet. Ama daha önce hissettiğinden farklıydı.
Başını kaldırdı, gözlerini kapattı. Belki de, sorun hissetmek değildi. Belki de, sorun bir şey hissetmeye çalışmaktı.
Lara oturduğu banktan kalktı. Adımlarını bilinçli olarak attı. Yere bastığında, ilk defa gerçekten yürüdüğünü fark etti. Eskiden olsa, buradan geçerken telefonuna bakar, düşüncelerinde kaybolur ve eve nasıl vardığını bile fark etmezdi. Ama şimdi, gerçekten burada olduğunu hissediyordu. Yavaşça yürümeye devam etti. Bir vitrin camına gözü takıldı. İçinde, loş bir ışık yanan eski bir kitapçıydı. İçeride bir adam rafları karıştırıyordu. Sakin, huzurlu. Lara camdaki yansımasına göz attı. Kendi görüntüsü, içerideki o adamdan çok daha yabancı geliyordu.
Ama bu sefer… ilk kez, ona bakmaktan kaçınmadı.
Eskiden olsa, böyle bir gece onun için sıradan olurdu. Ama şimdi, her şey farklı hissettiriyordu. Peki değişen neydi? Sadece insanlar mı? Hayat mı? Kendisi mi?Belki hepsi. Belki de hiçbir şey. Belki değişmesi gereken tek şey, onun bakış açısıydı.
Belki de, onu en çok zorlayan şey geçmişi değil, geçmişten kaçma çabasıydı.
Lara yavaşça yürümeye devam etti. Belki de her şeyi anlamaya çalışmaktan vazgeçmeliydi. Sadece… hissetmeliydi. Ve ilk defa, içinde bir şeyler hafifliyordu.
ns3.16.47.72da2