Lara o sabah gözlerini açtığında, ilk fark ettiği şey kalbinin biraz daha hafif attığıydı. Bunu düşünmeden, bir refleks gibi hissetti. Yatağından kalktı, camı açtı ve derin bir nefes aldı. Sabahın serinliği yüzüne çarptı ama bu kez üşütmedi. Sadece… güzel hissettirdi.
Mutfakta kahvesini hazırlarken, kahve çekirdeklerinin öğütülürken çıkardığı sesi fark etti. Eskiden olsa, kahvesini içip bir kenara koyardı. Ama bu sabah… Bardağını alıp balkona çıktı. Bir anlığına, şehir seslerini dinledi. Arabaların hafif uğultusu, rüzgârın binaların arasından geçerken çıkardığı hışırtı… Ve sonra, kendi içinden gelen bir rahatlamayı fark etti. Dün akşam çok güzel geçmişti. Ve bu sabah, sadece var olduğu için mutlu hissediyordu.
Hazırlandı, üstüne rahat bir şeyler geçirdi ve çantasını alıp dışarı çıktı. Günün geri kalanına nasıl devam edeceğini bilmiyordu ama bu bilinmezlik onu rahatsız etmedi. Bir kafeye girdi, kahvaltı için bir şeyler sipariş etti. Her şey sıradan gibiydi. Ama sonra… Yan masadan bir ses duydu. Tanıdık bir ses. Duygu.
Başını çevirdi ve gerçekten de oradaydı. Elinde telefonu, bir yandan kahvesini karıştırıyordu. Eskiden olsa, Lara burada durup ne yapacağını düşünürdü. Gidip selam vermeli miydi? Yoksa rahatsız etmek istemediği için sessizce oturmalı mıydı? Ama bu kez, sadece ayağa kalktı ve ona doğru yürüdü.
"Duygu?"
Duygu başını kaldırdı, gözleri şaşkınlıkla büyüdü. "Lara! Aa, sen burada mıydın?"
Lara hafifçe gülümsedi. "Az önce geldim."
Duygu hemen sandalyesini gösterdi. "E hadi, yanıma otur!" Ve Lara, duraksamadan oturdu.
Tam sipariş verirken, Lara’nın eli çantasına gitti. Ve o an fark etti. Cüzdanını unutmuştu. Duygu onun paniklediğini fark etti. "Ne oldu?"
Lara kaşlarını çattı. "Sanırım cüzdanımı evde unuttum."
Duygu kahkaha attı. "Ooo, yeni Lara biraz dağınık olmaya başladı galiba?"
Lara ilk başta hafifçe güldü. Ama sonra… Kendini tutamadı. Gerçekten, içten bir kahkaha attı. Yüksek sesli, içini ısıtan, biraz utangaç ama tamamen gerçek bir kahkaha. Ve o an, ilk kez kendini çok hafif hissetti.
Duygu da kahkaha attı. "Tamam tamam, benden olsun. Ama borcun var."
Lara, gözleri ışıldayarak gülümsedi. "Sana kahve ısmarlayacağım. Ama kesinlikle bugün değil."
Ve o an fark etti. Gerçekten keyif alıyordu.
O gün, Lara için sıradan bir gündü. Ama içinde gerçek bir his vardı. Belki de, hayat böyle güzeldi. Küçük anlarda. Aniden gelişen sohbetlerde. Unutulan cüzdanlarda. Ve atılan içten kahkahalarda. Lara kahvesinden bir yudum aldı ve sandalyeye yaslandı. Duygu hâlâ gülümseyerek ona bakıyordu.
"Biliyor musun," dedi Duygu, bardağını hafifçe masaya vururken, "şu an biraz şaşkınım."
Lara kaşlarını kaldırdı. "Neden?"
Duygu ona gözlerini kıstı. "Sen. Eskiden böyle olmazdın."
Lara hafifçe güldü. "Nasıl olmazdım?"
Duygu başını yana eğdi. "Yani, şimdi düşününce... sen hep bizimleydin ama bir şekilde tam olarak burada değildin. Ama bugün, bilmiyorum, gerçekten buradasın gibi hissettim."
Lara, Duygu’nun söylediklerini düşündü. Eskiden, sohbetlerin içinde oluyordu ama sadece bulunuyordu.Gerçekten içinde değildi. Ama bugün? Bugün gerçekten gülmüştü. Ve fark etti ki, bu değişimi sadece kendisi değil, başkaları da fark ediyordu.
Duygu ona bakarken, Lara içinden gelen bir dürtüyle, normalde asla yapmayacağı bir şey yaptı. Hiç düşünmeden sordu.
“Bence bunu tekrar yapmalıyız.”
Duygu’nun gözleri büyüdü. “Ne yapmalıyız?”
Lara omzunu silkti. “Buluşmayı. Birkaç gün içinde hep beraber tekrar görüşelim.”
Duygu’nun yüzüne bir gülümseme yayıldı. "Sen bunu gerçekten mi teklif ettin?"
Lara kahkaha attı. “Evet! Ne var bunda bu kadar şaşıracak?”
Duygu gözlerini kısıp onu süzdü. "Sana ne oldu, söyler misin?"
Lara sadece gülümsedi. Gerçekten keyif aldığı bir an yaşıyordu.
Duygu hemen telefonunu çıkardı. “Ela’ya yazıyorum. Bu planı kesinleştirelim.”
Lara başını salladı. Bu kez, gerçekten bir şeyler yapmak istiyordu. Duygu birkaç saniye mesaj yazdıktan sonra birden duraksadı.
Lara kaşlarını kaldırdı. “Ne oldu?”
Duygu hafifçe başını kaldırıp Lara’ya baktı. “Arda da gelecekmiş.”
O an, Lara’nın içinden eski bir refleks geçti. Arda. Adını duyunca, hafif bir gölge geçti içinden. Ama bu gölge eskisi gibi değildi. Onu içine çekmedi. Sadece fark etti. Ve sonra, hızla geçti gitti. Bir anlığına, ne hissetmesi gerektiğini düşündü. Ama... bu kez kendini zorlamadı.
Arda’nın gelip gelmemesi önemli miydi? Eskiden olurdu. Ama şimdi Lara, bu buluşmaya kendisi için gidiyordu. Bunu fark ettiğinde, içi biraz daha rahatladı. Gözlerini Duygu’ya çevirdi ve omuzlarını silkti. "Tamam. O da gelsin."
Ve gerçekten bunu kastettiğini fark etti.
O an Lara, geçmişten biriyle yeniden buluşmanın eskisi gibi hissettirmek zorunda olmadığını fark etti. Bu kez, Arda’ya ne hissettiğini keşfetmek için değil, kendi yolculuğuna devam etmek için orada olacaktı. Ve bu, onu korkutmadı. İlk defa.12Please respect copyright.PENANAyyG4NBpmve
12Please respect copyright.PENANAW5iXOh05P1
12Please respect copyright.PENANA9RWSPKnwjr
Lara, kafenin büyük cam kapısından içeri adım attığında, Ela hemen ona el salladı.
“Lara! Tam zamanında.”
Ela, Duygu ve Emre zaten gelmişti. Masanın üzerinde birkaç içecek, karışık atıştırmalıklar ve Ela’nın sürekli karaladığı not defteri vardı. Burası, Lara için artık huzurlu bir alan gibiydi. Eskiden, kalabalık bir masaya oturmak Lara için biraz yorucu olurdu. Kimle ne konuşacağını düşünürdü. Sessiz kaldığında rahatsız olurdu. Ama bugün?
Sadece oturdu. Ve gerçekten kendini rahat hissetti.
Ela hemen konuşmaya başladı. “Az önce Duygu, bana cidden inanılmaz saçma bir hikâye anlattı. Ama önce Lara’nın kahvesini söyleyelim, sonra anlatacak.”
Duygu kahkaha attı. “Saçma değil, komik! Ben mi yanlış anladım, yoksa adam gerçekten tek kaşını boyamış mı?”
Lara güldü. “Bunu kesinlikle dinlemem lazım.”
Garson gelip siparişleri aldı. Masanın etrafındaki sohbet hiç kopmadı. Lara, onların konuşmalarının arasında kaybolmadığını fark etti. Konuşmaların bir parçasıydı. Sonra… Bir hareket. Kapının açılması. Ve Arda’nın sesi.
“İçeride hava ne kadar sıcak ya.”
Lara, ilk refleks olarak ona bakmadı. Eskiden olsa, gözleri anında ona kayardı. Şimdi ise, konuşmalara devam etti. Ama birkaç saniye sonra, içinden bir şey onu bakmaya itti. Ve göz göze geldiler.
Arda, hafif bir gülümsemeyle ona baktı. Gözlerinde geçmişin izi vardı ama bu iz, artık eskisi kadar baskın değildi. Lara, bir an durdu. Ve sonra… o da gülümsedi. Bir zamanlar çok fazla anlam yüklediği birine, şimdi sadece basit bir şekilde gülümsediğini fark etti.
Arda masaya doğru yaklaştı. Eskiden Lara’yı en çok geren an buydu. Ama bu kez, hiçbir şey yoktu. Arda sandalyesini çekti, oturdu. Ve Lara sadece oradaydı.
“Lara.” dedi Arda, başını hafifçe eğerek.
“Arda.” dedi Lara, gözlerini kaçırmadan.
Arda, Lara’nın ses tonundaki rahatlığı fark etmiş olmalıydı ki, hafifçe kaşlarını kaldırdı. Ama sonra gülümsedi. “Beni bu kadar sakin karşılamana alışık değilim.”
Lara hafifçe güldü. “Ben de değilim.”
Masanın etrafında sohbet devam etti. Eskiden Lara, Arda’nın olduğu bir ortamda sürekli dikkatini ona kaydırırdı. Ama şimdi fark etti ki… Onun burada olması, gerçekten önemli değildi. Arda konuştuğunda dinliyordu. Ama sadece bir arkadaş gibi. Ela bir şey söylediğinde kahkaha atıyordu. Ve içten bir kahkahaydı. Birkaç ay önce olsa, burası onun için bir duvar gibi olurdu. Ama şimdi, geçmişin izleri silinmemişti, sadece bir yere oturmuştu.Ve Lara, o izi artık taşımıyordu.
Lara, kahvesinden bir yudum aldı. Gerçekten tat aldığını fark etti. Ela bir şey söyledi, Duygu bir şey ekledi. Emre bir şaka yaptı ve herkes güldü. Arda bile güldü. Ve Lara, o ana ait hissettiğini fark etti. Gerçekten.
İlk kez, geçmişi bir bagaj gibi taşımadan. İlk kez, orada olmaktan çekinmeden. İlk kez, sadece “Lara” olarak. Ve bu, onun için yeterliydi.
ns3.16.47.72da2